CUMHURİYETİN TEMELİNİ BURADA ATTIK
SİVAS
Sivas'a farklı dönemlerde hakim olan
devletler, şehre kendilerine özgü değişik isimler vermişlerdir. Bunlar;
Sebaste, Sipas, Megalopolis, Kabira, Diaspolis (Tanrı Şehri), Talaurs,
Danişment İli, Eyalet-i Rum, Eyalet-i Sivas ve Sivas isimleridir.
Bu gün kullanılan Sivas isminin kaynağı
hakkında ise farklı görüşler bulunmaktadır. Bunların içinden 'Sebaste'
Sebasteia eski yunancada (Augustus Şehri) ismi, Pontus kralı Polemon'un hanımı
Pitodoris tarafından verilmiştir. Romalılar, Pont Krallığını egemenlikleri
altına aldıkları zaman şehrin yönetimini Pont Krallığı'nda bırakmışlardı. Pont
Kralının hanımı ise, Roma Kralı Augustus'un sevgisini kazanmak ve ona bir
şükran ve sadakat ifadesi olmak üzere Yunanca'da Ogüst şehri anlamına gelen
'Sebaste' adını verdiği sanılmaktadır. Sebaste'nin zamanla 'Sivas'a dönüştüğü
ileri sürülmektedir.
Yine diğer bir görüş de, bugün 'Sivas' olarak
kullanılan ismin 'Sipas'tan geldiğidir. Şehrin ilk kurulduğu dönemlerde,
bugünkü şehrin merkezinin bulunduğu yerde büyük çınar ağaçlarının altında üç
adet su gözesi (Kaynağı) bulunmaktadır. Bu gözelerden bir tanesi 'Allah'a
Şükür'ü ikincisi 'ana ve babaya saygı'yı, üçüncüsü de 'Küçüklere sevgi'yi
temsil eder. Bu bölgede yaşayan insanlar, zamanla bu özelliklerini koruyamayıp
yitirince, bu üç göze de kurur. Şehrin isminin de 'üç göze' anlamına gelen
'Sipas'tan kaynaklandığı ve zamanla bugün kullandığımız 'Sivas'a dönüştüğü
ileri sürülmektedir.
Yazılı Tarih Öncesi: 1927'
den bu yana süregelen kazı ve araştırmalarda saptanan bulgular, Sivas'ta
Neolitik Dönem'den başlayarak yerleşildiği yolundaki savları güçlendirici
niteliktedir. Bölgede Kalkolitik Dönem (M.Ö. 5000-3000) ve ilk Tunç Çağ (M.Ö.
3000-2000) yerleşmelerinin varlığı ise, bu dönemlerden kalma çanak-çömlek, ev
ve kent kalıntılarıyla kesin olarak saptanmıştır. Maltepe Höyüğü kazıları,
yörede ilk yerleşmenin M.Ö. 2600'lerde başlayıp M.Ö. 2000'lere kadar kesintisiz
sürdüğünü göstermektedir.
Yazılı Tarih: Sivas'ın eski bir
yerleşim yeri olmasına rağmen ne zaman ve kimler tarafından kurulduğuna dair
kesin bilgiler mevcut değildir. Bugün şehir merkezi ilçe ve köylerinde yapılan
çeşitli Arkeolojik kazı ve araştırmalarda edinilen bilgiler bulunan höyük ve
eski şehir harabeleri, Sivas'taki yerleşimin tarihin ilk dönemlerinden itibaren
başladığını göstermektedir. Bu dönemlere ait, yeterli aydınlatıcı araştırmalar
yapılmamış olduğundan Sivas'ın tarihini, Anadolu'nun büyük bir bölümünü
kapsayan Kapadokya tarihi içerisinde incelemek zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.
Bu bakımdan Kapadokya tarihine baktığımızda
Sivas'ın M.Ö. 2000 yıllarına kadar uzanan bir geçmişe sahip olduğunu, yerleşim
merkezi olarak kullanıldığını ve eti hakimiyetinin sınırları içerisinde
kaldığını görmekteyiz. Etiler döneminde yapılan çeşitli savaşlar, Sivas ve
çevresinde meydana gelmiş, Sivas da bu savaşlardan etkilenerek yakılmış ve
yıkılmıştır. Asur hükümdarı Sargon, M.Ö. 710 yılında Anadolu içlerine yaptığı
bir akında Sivas içlerine kadar gelmiştir. Yine M.Ö. 676 yıllarında
Kafkasya'dan İskitler, İran'dan Medler Anadolu içlerine kadar uzandılar.
Kapadokya bölgesinde Asurlar'a karşı direnecek güç kalmayınca Medler ve
Lidyalılar, M.Ö. 585 tarihinde Kızılırmak sınır olarak kalmak üzere bir anlaşma
yaptılar. Böylece Kızılırmak'ın doğu yakası yani Sivas ve çevresi Medler'e
kaldı. Medler'in bölgedeki hakimiyeti fazla sürmedi. Persler M.Ö. 550 yılında
Med egemenliğine son vererek Sivas'ı ele geçirdiler. Diğer önemli bir akın da
Makedonya Kralı Büyük İskender'in M.Ö. Anadolu'ya yaptığı akınlardır. Büyük
İskender ilk olarak M.Ö. 334'de ikinci olarak da iki yıl sonra M.Ö. 332 'de iki
kez Anadolu içlerine akın düzenlemiş, her ikisinde de Sivas'ta hakimiyetini
sürdüren Perslerin yönetimine son vermiştir. Geçtiği yerlerde durmayıp,
Makedonya subaylarından komutanlar bıraktığı için, Sivas da bir müddet
Makedonyalı subaylardan Sabistes'in yönetiminde kalmıştır. Sabistes kendi zevk
ve sefasına daldığından askerlerinin şehri yağmalamasına ve yıkmasına aldırış
etmemiştir. Bu duruma dayanamayan halk ayaklanmış, tekrar Pers Kralı I.
Ariaretes'in egemenliğine girmeyi kabul etmişlerdir. Sonunda Roma Kralı
Tiperius M.S. 17'de Sivas ve çevresini ele geçirmiştir. Böylece Sivas, Roma
İmparatorluğu egemenliğine girmiş ve 'Eyalet-i Rum' olmuştur.
M.S. (17- 395) yıllarında çeşitli istilalarla
karşılaşan Sivas, bu dönemde daha çok Roma egemenliğinde kaldıktan sonra, M.S.
395'te Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğuna ayrılan topraklar içinde yer aldı. Bu
dönemde de uzun süre Sasanlı akınlarından etkilenmiş, X.yy' dan sonra da
merkezi yönetimin güçlendirilmesi amacıyla kurulan Sebasteia (Sivas) Theması'na
bağlanmıştır.
1059'da Anadolu'ya giren Türkmen güçleri ve
1064'te Alp Arslan'ın önünden kaçan Selçuklu Şehzadesi Elbasan Sivas yöresinde
kısa süreli etkinlik sağladılarsa da, Bölgenin Türk egemenliğine girmesi ancak
1071' den sonra gerçekleşti. Kısa bir süre Selçuklu etkinliğinde kalan Sivas'ta
1075'te Danişmentli Beyliği kuruldu. 1143'den sonra Danişmentliler arasında baş
gösteren taht kavgaları bu beyliğin gücünü kırınca, Anadolu Selçukluları'nı
yeniden birleştiren I. Mesud, 1152'de Sivas'ı eline geçirdi. Anadolu
Selçukluları ile Danişmentliler arasında sürekli el değiştiren Sivas, 1175'te
II. Kılıç Arslan'ca kesin olarak Selçuklulara bağlandı.
II. Kılıç Arslan'ın 1186'da ülkeyi 11 oğlu
arasında paylaştırmasıyla başlayan taht kavgaları, I. Alaeddin Keykubad'ın
1220'de başa geçmesine değin sürdü. Bu dönemde Anadolu'yu tehdit etmeye
başlayan Moğollara karşı etkin önlemler alan Keykubad, Sivas'ı da surlarla
çevirterek korunaklı duruma getirdi. Yerine geçen II. Gıyaseddin Keyhüsrev'in
kötü yönetimi sırasında büyük sıkıntı çeken Türkmen kökenli halk, 1240'larda
ayaklanarak Sivas'ı yağmaladı. Selçuklu askerlerinin sivilleri sindirmek için
seferber olduğunu gören Moğollar, Anadolu'yu ele geçirmek üzere harekete
geçtiler. Gıyaseddin Keyhüsrev'i 1243'te Kösedağ Savaş'ında yenilgiye uğratan
Moğol güçleri, Sivas'ı işgal ettiler. Selçuklu Sultanlarının yarattığı karışıklıkların
sivil halkı tedirgin etmesini gerekçe gösteren İlhanlı yöneticisi Gazan Han o
dönemde Selçuklu tahtında bulunan III. Alaeddin Keykubad'ı Isfahan'a çağırarak,
1318'da Anadolu Selçuklu Devletine son verdi.
İlhanlılar'ın Anadolu Valiliğine atanan
Timurtaş, 1322'de Sivas'ın da içinde bulunduğu topraklar üzerinde
bağımsızlığını ilan etti. Bu durum üzerine İlhanlılar'ın, üzerine ordu
göndereceğini öğrenince de Memlük'lere sığındı. Yerine vekil olarak bıraktığı Eretna
bey, önce İlhanlılar'ın egemenliğini kabul ettiyse de İlhanlı yönetiminin taht
kavgaları ile zayıflamasından yararlanıp, kendi özerk beyliğini kurdu.
Eretna Bey'in ölümünden sonra, oğlu
Gıyaseddin Mehmed'in yaşının küçüklüğünden yararlanan vezirleri, ülkeyi
aralarında paylaştılar. Bölünerek iyice zayıflayan Eretna Beyliği, 1378'de Kadı
Burhaneddin'in vezirliğe getirilmesiyle yeniden güçlendi. Kadı Burhaneddin
Eretna Beyliği'nde kadılık, vezirlik, ve naiplik görevleri yaparak edindiği
devlet yönetimi tecrübesini Eretna Beyliğini ele geçirerek uygulamıştır. Son
Eretna Bey'i Ali Bey'in zevkine düşkün olmasından yararlanarak, kendine muhalif
olan kişileri birer birer ortadan kaldırmış, 1388 yılında Ali Bey'in ölümü üzerine
Sivas'ta bağımsızlığını ilan etmiştir. Kendi adıyla anılan Kadı Burhaneddin
Devletini kurmuştur. Memluk akınlarına başarıyla karşı koyan Kadı Burhaneddin,
Timur tehlikesine karşı Osmanlı ve Memlukler'in desteğini sağlamaya çalışırken,
Akkoyunlu Osman Bey'e yenilerek, 1398'de öldürüldü.
Kadı Burhaneddin'in ölümüyle bir iktidar
boşluğu oluşan Sivas'ta kentin ileri gelenlerinin isteğiyle Osmanlı egemenliği
tanındı. 1400'de Anadolu'ya giren Timur, az sayıda Osmanlı askerince savunulan
Sivas'ı uzun bir kuşatmadan sonra alarak, yakıp yıktı ve geri çekildi.
Osmanlılar'ın Ankara Savaşı'nda Timur'a yenilmesinden sonra (1402), Yıldırım
Bayezid'in oğulları arasında taht kavgaları baş gösterdi. 1408'de Sivas'ı ele
geçiren Çelebi Mehmed, 1413'te ülkede duruma egemen olunca, Sivas Osmanlı
topraklarına katılmış oldu. 1472'de kısa süreli olarak Akkoyunlular'ın eline
geçmesi dışında, hep Osmanlı egemenliğinde kaldı.
Osmanlı egemenliğinde eyalet merkezi
haline getirilen Sivas; Amasya, Çorum, Tokat, kısmi olarak Malatya ve Kayseri
illeri Sivas'a bağlı birer sancak olmuştur. Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde
belirtildiği gibi Sivas zamanın en önemli eyaletlerinden biridir. (40 İlkokul,
1000 dükkan, 18 Han, 40 kadar çeşmesi olduğundan bahsedilir.)
HÜKÜMET KONAĞI
Tarihi Hükümet Konağı, Sivas
Valisi Halil Rıfat Paşa tarafından 1884 yılında 50 metre uzunluğunda ve 20
metre genişliğindeki kesme taşlardan iki katlı olarak yapıldı. Güzel bir taş
işçiliğiyle yapılan binanın ön ve arka girişleri, ikişer sütunlu destekli büyük
kapılardan oluşuyor.
Vali Muammer Bey zamanında 1913-1917 yılları arasında ahşap olan
binaya, 3. kat ilave edildi. 1978 yılında üçüncü kat tamamen yandı, birinci ve
ikinci katın sadece dış duvarları kaldı. Geniş çaplı bir onarımdan geçen bina,
1982 yılında eski görünümüne yeniden kavuşturularak, Hükümet Konağı olarak
hizmete açıldı.
4 EYLÜL SİVAS KONGRESİ
Birinci Dünya Savaşı'nın
sonunda Osmanlı Devleti ve dahil olduğu grup (İttifak Devletleri) harpten yenik
çıkmış, 30 Ekim 1918'de İtilaf Devletleri ile imzalanan Mondros Mütarekesi ile
Osmanlı Devletinin eli kolu bağlanmıştı.
Yorgun ve
fakir düşen milleti ve memleketi savaşa sokanlardan Sultan Vahdettin, saltanat
ve hilafet makamını korumak peşindeyken hayatlarından endişeli olanlar
memleketten kaçıyorlardı.
Ordunun
elinden cephanesinin büyük kısmı alınmış, ismi var cismi yok hale getirilmişti.
Mütarekenin 7. maddesi bahane edilerek ülkenin çeşitli bölgeleri işgal
ediliyordu. İtalyan, Fransız ve İngilizlerden oluşan İtilaf Orduları Donanması
İstanbul'a doğru ilerlemekteydi. Antalya bölgesi İtalyanlara, İzmir, Aydın,
Manisa bölgesi Yunanlılara, Adana, Hatay, Mersin bölgelerini Fransızlara,
Antep, Urfa, Maraş, Mardin ve Musul bölgelerini İngilizlere, bağımsız bir
Ermeni devleti kurulması içinde Sarıkamış, Ardahan, Kars ve Ağrı bölgesinin
Ermenilere bırakılması ve Boğazlarında ortak yönetilmesi için İtilaf Devletleri
aralarında anlaşmışlardı.
Ordu ve
millet, Padişahın ve Hilafetin ihanetinden haberdar olmadığı gibi o makamlarda
bulunanlara karşı asırların kökleştirdiği dini ve manevi bağlarla bağlı sessiz
ve sadıktı. Çok önemli bir nokta ise, İtalya, İngiltere ve Fransa gibi
devletlerden biri ile dahi başa çıkılamayacağı korkusu bütün kafalara
yerleşmişti.
Rum
Çetelerinin Karadeniz (Samsun) yöresinde asayişsizliği arttırması üzerine o
bölge asayişini düzeltecek bir komutana ihtiyaç vardı. Bu ise Gazi Mustafa
Kemal Paşadan başkası olamazdı. Memleketin düştüğü durumdan çok rahatsız olan
Anadolu'ya bir an önce açılmak için fırsat ve çareler arayan Gazi için bu
bulunmaz bir imkandı. Bunun üzerine Gazi Mustafa Kemal Paşa 30 Nisan 1919'da
9.Ordu Kıta Müfettişliği'ne atandı. Kurmay Heyetini de beraberine alan Mustafa
Kemal Paşa Bandırma Vapuru ile yola çıktı. 19 Mayıs 1919 günü Samsun'a vardı.
Gerekli temasları yaparak, biri İstanbul'da biride Erzurum'da bulunan Kazım
Karabekir Paşaya olmak üzere iki telgraf çekilmiş ve hükümete gönderdiği
telgrafta Samsun'da İngiliz askerlerini gördüğünü, bir miktar askerinde Sivas'a
gönderileceğini duyduğunu böyle olursa asayişin çok bozulacağını yazmıştı.
25 Mayıs
1919'da Samsun'dan ayrıldı. Önce Kavak, ardından da Havza'ya geldi. Havza onun
ilk halkla doğrudan teması olduğu yerdir. 12 Hazirana kadar Havza'da kaldı.
Aynı gün akşam Amasya'ya vardı. Amasya'da 21 Haziran gecesi 9.Ordu Müfettişi
Mustafa Kemal Paşa, 3.Kolordu Komutanı Refet Paşa, 20.Kolordu Komutanı Ali Fuat
Paşa, Bahriye Eski Nazırı Rauf Bey toplanarak direniş esasları ilk defa
Amasya'da yazılı prensipler haline getirildi. Bu prensipler belgesini (Amasya
Mukarreratı) ya da (Amasya Tamimi) denilir. Altı maddelik bu beyannamenin özünü
iki cümlede toplamak mümkündür.
a)
Milletin istiklalini, gene milletin azim ve kararı kurtaracaktır.
b)
Gereksinim duyulan milli bir heyetin oluşturulması için Anadolu'nun en
güvenilir yeri görülen Sivas'ta bir milli kongrenin tez elden toplanması
kararlaştırılmıştır.
Bu
kararlar alınırken İstanbul'da, Gazi Mustafa Kemal Paşa hakkında kararını
vermişti. Dahiliye Nazırı (İçişleri Bakanı) Ali Kemal 25 Haziran 1919'da bütün
vilayetlere Mustafa Kemal'in görevden alındığını, kendisinin hiçbir resmi
sıfatının kalmadığını, yakalanıp gönderilmesi emrini göndermiş. Mustafa Kemal
ve arkadaşları bu karardan habersiz 26 Haziran 1919 Amasya'dan Sivas'a hareket
ederler. Fakat kuşkulu ve dikkatlidirler. Padişahın Elazığ Valiliğine özel
görevlerle gönderdiği Ali Galip adlı kişi Sivas Valisi Reşit Paşa ile görüşerek
Mustafa Kemal'i tutuklatmak ister. Fakat yurtsever vali buna yanaşmaz. Hatta
gidip karşılar. Sivas'a girişini Gazi Mustafa Kemal Paşa şöyle anlatır. 'Sivas
şehrine vardığımızda caddenin iki yanı büyük bir kalabalıkla dolmuş, askeri
birlikler tören duruşu almış bulunuyordu, otomobilden indik, yürüyerek askeri
ve sivil halkı selamladım. Bu görünüş Sivas'ın saygıdeğer halkını ve Sivas'ta
bulunan yiğit subay ve erlerimizin bana nedenli bağlı olduğunu ve sevgi
beslediğini belirten canlı bir tanık idi.'
Ertesi gün
Gazi Mustafa Paşa ve arkadaşları Sivas'a bir toplantı yapmış, yurdun durumu
görüşülmüş ve Sivas'ta bir kongre yapılmasına karar verilmiştir.
Mustafa
Kemal 28 Haziran 1919'da Sivas'tan Erzurum'a hareket etti. Sıkıntılarla geçen
bir haftalık yolculuktan sonra 3 Temmuz 1919 günü Erzurum'a ulaştı. Coşku ile
karşılandı. Fakat gelişen şartlar sonunda Erzurum'da ordudan istifa etmek
zorunda kaldı. 9 Temmuz 1919 Onun sivil hayattaki ilk günüdür. Ne üzerine
giyeceği sivil bir elbisesi ne de parası vardı. Başına koyacağı fesi Mazhar
Müfik Kansu, ceket ve pantolonu da Erzurum Valisi Münir Beyler vermişlerdi. 10
Temmuz'da (Vilayet-i Şarkiye Müdafa-i Hukuk Cemiyeti) reisliğine seçildi. Fakat
zor günler geçiriyordu desteğe ihtiyaç vardı. Erzurum'daki 15. Kolordu Komutanı
Kazım Karabekir Paşa:
-Emrinizdeyim
Paşam! Ben, subaylarım, erlerim, kolordum hepimiz emrinizdeyiz, diyerek
desteğini bildirdiği an Gazi rahatladı. Bu cesur davranış Milli Mücadelede
kader tayin edici anlardan biridir.
23 Temmuz
1919'da Erzurum'da toplanan kongre 7 Ağustos 1919'da sona erdi. (Yurdun bir
bütün olduğu ve parçalanamayacağı, işgallere karşı Milletin kendi kendini
savunacağı, gerekirse geçici bir hükümet kurulacağı, her işte Milletin
iradesinin geçerli olacağı, Manda ve Himayenin kabul edilemeyeceği, Mebuslar
Meclisinin hemen toplanılması gerektiği) bir beyanname kararlar ve prensipler
olarak ilan edildi.
Bu
kararları uygulamakla görevli bir Heyet-i Temsiliye seçildi. 9 kişilik bu
heyetin başına getirilen Mustafa Kemal, Erzurum Kongresinin dağılmasından sonra
bölgede bir müddet daha kalarak Heyet-i Temsiliye Başkanı sıfatı ile Şark
Vilayetlerindeki cemiyetin teşkilatını yaymak için gerekli çalışmaları yaptı.
Mustafa
Kemal Paşa, Sivas Kongresi'ne katılmak üzere 29 Ağustos 1919'da Erzurum'dan
ayrıldı. Amasya Tamiminde belirtildiği üzere Anadolu'nun her yönden en güvenli
yeri olan Sivas'a doğru yola çıktı. 2 Eylül 1919 sabahı şafakla uyanan Sivas,
büyük bir sevinç içinde tarihinin en mutlu günlerinden birini yaşıyordu;
şehirde mutlu bir kaynaşma, yüzlerde mutlu bir sevincin ışıkları görülmekteydi.
Sabahın erken saatlerinde Erzurum yoluna şu anda (Paşa pınarı) olarak
adlandırılan çeşme çevresine dökülen halkı zamanın valisi Reşit Paşa şöyle
anlatır: '2 Eylül 1919 günü Sivas'ta ne kadar at ve araba varsa halkı Erzincan
yolu istikametine doğru götürdü. At bulamayan araba tedarik edemeyenlerde yaya
olarak o istikamete dökülürken, ben hükümet konağından ayrılmadım. Halkın bu
sevinç içinde akışını penceremde uzun uzun seyre daldım, fakat gözlerim dolu
dolu kalbim heyecan içinde çarpıyordu.
Gazinin arabasındaki Mazhar Müfit'de o günü şöyle anlatıyordu:
'Hepimiz
sağ ve salim olarak 02 Eylül 1919 akşamı grupla beraber Sivas'a ulaştık.
Sivas'a 5 km. mesafede çadırlar kurulmuş ve hemen hemen bütün Sivas halkı
Mustafa Kemal Paşayı karşılamaya çıkmıştı. Milli İştiyakın bütün coşkunluğu ile
Mustafa Kemal Paşayı bekliyordu, arabalarımız kalabalığın bulunduğu sahaya
girince halk birden bire Mustafa Kemal Paşanın otomobilinin etrafını sardı,
halk neşe içinde bağırıyordu: 'Hoş geldiniz sefa geldiniz' diyerek,
birbirleriyle yarışır gibi Paşanın otomobiline koşuyor elini öpüyor ve
sıkıyordu.'
Hatıraların
bir başka bölümünde 'Görüyorsunuz ki, Sivas halkı bazı istisnalar dışında
Mustafa Kemal Paşanın emrindedir, Milli Mücadelenin azmindedir. Sivas
yaylasının öz evlatları istisnasız Milli İradenin akışı istikametinde his ve
fikirlerini belirtmiş bulunuyorlar.' Demektedir.
Mekteb-i
Sultani'de (Bu gün ki Atatürk ve Etnografya Kongre Müzesi geçmişse Sivas
Lisesi) ilk geceyi geçiren misafirler ertesi gün şehri dolaşmaya çıktılar.
4 Eylül
1919 Perşembe günü saat 14.00'de açılacak olan büyük Sivas Kongresi dolayısıyla
Mekteb-i Sultani önü mahşer halinde idi, Mustafa Kemal Paşayı coşkun
tezahüratlarla karşılayan ve bağrına basan Sivas halkı Kongre Binasına giden
bütün yolları tutmuştu; çarşıda dükkanını kapayan, daireden ayrılan, işini
gücünü bırakan herkes sel halinde bu mahşere katılıyordu. Kongre Delegeleri
birer birer gelerek binaya giriyorlardı, Kongrenin açılması için tayin edilen
açılış saatine 5 dakika kala Mustafa Kemal Paşa Kongre mahallini şereflendirdi,
doğruca başkanlık kürsüsüne çıktı ve Geçici Başkanmışcasına Kongreyi açtı.
Sonra gündeme geçildi, gündemde şu maddeler vardı.
1-
Başkanlık divanı seçimi,
2- Erzurum
Kongresi tüzük ve beyannamesinin Sivas Kongresi'nde değiştirilerek kabulünün
teklifi ve görüşme açılması,
3- Kongre
delegelerinden 25'inin hazırladığı muhtıranın görüşülüp tartışılması,
4-
Üyelerin teklif ve temennileri.
Gündemin
ilk maddesi görüşüldü ve Mustafa Kemal Paşa 3 aleyhte oyla başkanlığa seçildi.
2. başkanlığa İsmail Fazıl Paşa ile Rauf Bey getirildiler. İstanbul delegesi
İsmail Hami Bey ile Afyonkarahisar delegesi Mehmet Şükrü Bey divan
katipliklerine seçildiler.
Kongre
toplantı sonunda çeşitli isimlerdeki Cemiyetlerin Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i
Hukuk Cemiyeti adıyla birleştirilmesini bir bildiri ile millete açıkladı. Aynı
gün Sivas Valiliğine de durum bildirilerek Cemiyetin genel Merkezinin şimdilik
Sivas'ta bulunacağı ve kongrenin 12 Eylül 1919'da yapacağı açıkoturumdan sonra
dağılacağı duyuruldu.
Kongre
Heyet-i Temsiliye'sine altı yeni üye daha seçildi. Kongre 11 Eylül 1919'da
Damat Ferit Paşa Hükümetine duyduğu güvensizliği Padişaha bildirmek ve milli
amaçlara hizmet edecek bir hükümet kurulmadıkça İstanbul ile her türlü
ilişkilerini kesmek kararı almıştır. Bunun Padişaha duyurulması amacıyla kongre
heyetinin tanıdığı süreler tamamlanıp müracaatlar cevapsız kalınca; 12 Eylül
sabahından itibaren İstanbul ile bütün haberleşmenin kesilerek Heyet-i
Temsiliye ile muhaberede bulunulması kararı alınmış ve durum bütün merkezlere
duyurulmuştur.
'Bütün
milletçe bilinmekte olan iç ve dış tehlikelerin yarattığı milli uyanıştan doğan
kongremiz aşağıdaki kararları almıştır:
1-
Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında yapılan müzakerenin imzalandığı
30 Ekim 1918 tarihindeki sınırlarımız içinde kalan ve her noktası ezici İslam
çoğunluğu ile meskun bulunan Osmanlı ülkesinin bölgeleri, birbirinden ve
Osmanlı toplumundan ayrılması olanak dışı olan ve hiçbir nedenle bölünmez bir
bütün oluşturur.
Bu
ülkede yaşayan tüm İslam unsurları birbirine karşı saygı ve fedakarlık
duyguları besleyen soy ve toplum hakları ile çevre koşullarını anlayışla
karşılayan öz kardeştirler.
2-
Osmanlı toplumunun bütünlüğü milli bağımsızlığımızın sağlanması yüce Hilafet ve
Saltanat makamının dokunulmazlığı için Kuva-i Milliyeyi etmen ve milli iradeyi
egemen kılmak kesin ve temel ilkedir.
3-
Osmanlı ülkesinin herhangi bir bölümüne yönelecek el atma ve işgale, özellikle
yurdumuzda bağımsız birer Rumluk ve Ermenilik kurulması amacını güden
davranışlara karşı Aydın, Manisa ve Balıkesir cephelerindeki milli savaşlarda
olduğu gibi hep birlikte savunma ve direnme ilkesi meşru kabul edilmiştir.
4-
Öteden beri aynı vatan içinde birlikte yaşadığımız bütün Müslüman olmayan
azınlıkların her türlü hak ve eşitlikleri korunmuş olduğundan, bunlara siyasi
egemenlik ve toplum dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilesi kabul
edilmeyecektir.
5-
Osmanlı Hükümeti, bir dış baskı karşısında ülkemizin herhangi bir kesimini terk
ve ihmal etmek zorunluluğunda kaldığı taktirde, hilafet ve saltanat makamı ile
vatan ve milletin dokunulmazlığı ve bütünlüğünü garanti eden her türlü tedbir
ve kararlar alınmıştır.
6-
İhtilaf Devletlerince müzakerenin imzalandığı 30 Ekim 1918 tarihindeki
sınırlarımız içinde kalıp büyük bir İslam çoğunluğu meskun olan, kültür ve
uygarlık üstünlüğüyle Müslümanlara ait bulunan ülke bütünlüğümüz bölünmesi
düşüncesinden tamamen vazgeçilerek bu topraklar üzerindeki tarihi, ırki, dini
ve coğrafi haklarımıza saygı gösterilmesine ve bunlara aykırı girişimlerin
geçersiz hale getirilmesi, böylece hak ve adalete dayanan bir karar almasını
bekleriz.
7-
Ulusumuzun insancıl ve çağdaş amaçların yüceliğine inanır; teknik, ekonomik ve
endüstriyel durum ve ihtiyaçlarımızı da takdir eder. Bu nedenle devlet ve
ulusumuzun iç ve dış bağımsızlığı ve yurdumuzun bütünlüğü korunmak koşulu ile
altıncı maddede açıklanan sınırlar içinde, ulusçuluk ilkelerine saygılı ve
ülkemize karşı yayılma emeli beslemeyen herhangi devletin teknik, ekonomik ve
endüstriyel yardımını memnunlukla karşılarız. Bu insancıl ve haklı koşulları
taşıyan bir barışın da en kısa zamanda gerçekleşmesi dünya ve insanlığın huzuru
adına, en başta gelen milli emelimizdir.
8-
Milletlerin kendi alın yazılarını kendilerinin yazdığı bu tarihi çağda, merkezi
hükümetlerimizin de ulusal güce bağlı olması zorunludur. Çünkü, ulusal güce
dayanmayan bir hükümetin indi ve kişisel kararlarına milletçe itaat
edilemeyeceğinden başka. Kararların dışta da geçerli olmadığı ve şimdiye kadar
görülen eylem ve sonuçları ile kanıtlanmıştır. Bu nedenle milletin içinde
bulunduğu kaygı ve sıkıntılarından kurtulmak çarelerine başvurmasına gerek
kalmadan, merkezi hükümetin milli meclisi hemen ve hiç zaman yitirmeden
toplanması, böylece vatan ve milletin yazgısı hakkında alacağı bütün kararları
Milli Meclisin denetimine sunması.
9-
Yurdumuzun ve milletimizin karşılaştığı zulüm ve elemelere tamamen ve aynı ülkü
ve amaçla milli vicdandan doğan vatani ve milli derneklerin birleşmesinden
oluşan genel kitleye bu kez 'Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti' adı
verilmiştir. Bu cemiyet her türlü particilik akımlarından bütünü ile arınmış ve
aklanmıştır. Bütün Müslüman vatandaşlarımız bu cemiyetin tabii üyelerindendir.
10-
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin, 04 Eylül 1919 tarihinde Sivas
şehrinde toplanan Genel Kongresi tarafından kutsal amaçları izlemek ve bütün
örgütü yönetmek için bir 'Temsil Heyeti' seçilmiş ve köylerden il merkezlerine
kadar bütün ulusal örgüt birleştirilmiş ve güçlendirilmiştir.
12
Eylül 1919 Cuma günü bütün Sivas halkı Kongre Salonuna davet edilerek bir açık
oturum yapıldı. Bu açık oturum büyük tezahürata vesile oldu. Mustafa Kemal Paşa
ve Heyet-i Temsiliye üyeleri halk tarafından tebrik edildi. Böylece Sivas
Heyet-i Temsiliyesi de denilen Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
Heyet-i Temsiliyesi 16 kişi olarak aşağıdaki kimselerden teşekkül etti.
Erzurum
Kongresinde Seçilmiş Olanlar
1-
Mustafa Kemal Paşa (3. Ordu Komutanı iken askerlikten ayrıldı.)
2-
Hüseyin Rauf Bey (Bahriye Eski Nazırı ve askerlikten ayrılma.)
3- Hoca
Raif Efendi (Erzurum Eski Mebusu)
4-
İzzet Efendi (Eski Kaymakam-Mebus)
5-
Servet Bey (Trabzon Eski Mebusu)
6-
Sadullah Efendi (Bitlis Eski Mebusu)
7- Hacı
Fevzi Efendi (Erzincan Nakş-i bendi Şeyhi)
8-
Bekir Sami Bey (Beyrut Eski Valisi)
9- Hacı
Musa Efendi (Mutki'de Aşiret Reisi)
Heyet-i
Temsileyece Seçilmiş Olanlar
1-
Mustafa Kemal Paşa (3. Ordu Komutanı iken askerlikten ayrıldı.)
2-
Hüseyin Rauf Bey (Bahriye Eski Nazırı ve askerlikten ayrılma.)
3- Hoca
Raif Efendi (Erzurum Eski Mebusu)
4-
İzzet Efendi (Eski Kaymakam-Mebus)
5-
Servet Bey (Trabzon Eski Mebusu)
6-
Sadullah Efendi (Bitlis Eski Mebusu)
7- Hacı
Fevzi Efendi (Erzincan Nakş-i bendi Şeyhi)
8-
Bekir Sami Bey (Beyrut Eski Valisi)
9- Hacı
Musa Efendi (Mutki'de Aşiret Reisi)
10-
Refet Bey (3. Kolordu Komutanı iken askerlikten ayrılma)
Sivas
Kongresinde Seçilenler
11-
Kara Vasıf Bey (Gaziantep Delegesi, Kurmay Albaylıktan emekli)
12-
Mazhar Müfit Bey (Hakki Delegesi-Eski Mutasarrıf)
13-
Ömer Mümtaz Bey (Adana Eski Mebusu)
14-
Hüsrev Sami Bey (Eskişehir Delegesi-Askerlikten ayrılma)
15-
Hakkı Behiç Bey (Denizli Delegesi-Eski Mutasarrıf)
16-
Ratıp Zade Mustafa Bey (Niğde Delegesi)
Mustafa
Kemal Paşa bir dilekçe ile Sivas Valiliğine başvurarak Anadolu Rumeli Müdafaa-i
Hukuk Heyet-i Temsiliyesinin kurulduğunu bildirdi. 12 Eylül 1919 Cuma günü
sabaha karşı saat 05.00'te 'Umumi Kongre' imzası ile Kolordu Komutanlarına
tebligatta bulunuldu ve padişahla doğrudan doğruya haberleşme imkanı arama
çabalarına girişildi. Bütün Valiler ve Kumandanlara İstanbul'la
haberleşmelerinin kesildiği bildirildi. Yabancı Devlet Elçilerine de Heyet-i
Temsiliye adına bir muhtıra gönderildi.
Mustafa
Kemal Paşa Sivas Kongresi'nin seçtiği Heyet-i Temsiliyeyi bütün Anadolu için
hükümet mercii durumuna soktu, sert kararlar aldı. Bu arada Sivas'ta alınan
kararları duyuracak ' İrade-i Milliye' gazetesi ilk baskısını 14 Eylül 1919
günü yaptı. Gazete Sivas'ta 3 sene müddetle basılmıştır.
Artık
ok yaydan çıkmıştır, Sivas PTT Merkezine yerleşen Gazi Mustafa Kemal Paşa her
tarafa direktifler vermekte ve Padişah Hükümeti ile şiddetli bir çatışmaya
girişmektedir.
Bu
çalışmaların neticesi olarak Ankara Valisi Muhittin Paşa tevkif edilerek
İstanbul'a gönderilmiş, Elazığ Valisi, Malatya ve devrin mutasarrıfları kaçmaya
mecbur bırakılmış, Trabzon Valisi Galip Bey Erzurum'a gönderilmiştir. Albay
Refet Bey'in Sivas'tan Konya üzerine gönderilmesi ile Konya Valisi Cemal Bey
İstanbul'a kaçmış, bu arada Mustafa Kemal Paşa Güney Anadolu'nun savunulmasına
ve teşkilatlanmasına da el atmış, bütün bu olaylardan sonra İstanbul'daki Damat
Ferit Paşa Hükümeti istifa etmiş, yeni kabine kurulması Ali Rıza Paşaya
verilmiş yeni hükümetle anlaşmak üzere Bahriye Nazırı Salih Paşayı Amasya'ya
göndermiştir. Heyet-i Temsiliye adına da Mustafa Kemal Paşa 18 Ekim 1919'da
Amasya'ya gitmiş üç gün süren toplantı sonunda (20-22 Ekim 1919) Amasya'da
anlaşma imzalanmış böylece Sivas kendiliğinden Milli Mücadele çabalarının
merkez şehri, Heyet-i Temsiliye de haberleşmelerin mercii olmuş, Mustafa Kemal
Paşa milli birliğin ve milli mücadelenin tek yöneticisi durumuna girmiştir.
Memlekette yer yer milletvekilleri seçiliyordu. Mustafa Kemal Paşada Erzurum
Milletvekili seçilmişti. 16 Kasım 1919'da Sivas'ta Komutanlar, Heyet-i
Temsiliye Üyeleri ve bulunmaları faydalı kabul edilen kimseler Mustafa Kemal
Paşanın Başkanlığında toplanarak halkın yurt savunması için nasıl
silahlandırılıp örgütleneceği tespit edildi. İlgililere bilgiler verildi.
Bunlardan sonra Heyet-i Temsiliye Sivas'tan ayrılmaya karar verdi. Bunun sebepleri
vardı. Sivas İstanbul arası uzaktı, İstanbul'dan yazılan uzun telgrafları önce
Ankara alıyor, özetleyerek Sivas'a gönderiyordu. Araya aracı sokmadan İstanbul
ve Batı Anadolu ile haberleşmek imkanı yoktu. Heyet-i Temsiliyenin elinde uzun
yollara dayanabilecek ancak üç otomobil vardı, benzin yok denecek kadar kıttı,
Demiryolu Sivas'a kadar gelmiyordu ve o yol kış çok şiddetli idi. Bu durumda
Heyet-i Temsiliyenin Sivas'tan ayrılması artık bir zaruret olmuştu. Sivas
aylardan beri kendisine heyecan yaşatan bir ekipten ayrılmanın kederi ile çok
üzgündü, bunu (İrade-i Milliye) gazetesinin imtiyaz sahibi Selahattin Ulusalerk
şöyle anlatmaktadır:
'1919
yılı Aralık sonlarının karlı, soğuk günleri Mustafa Kemal Paşa Sivas'tan
Ankara'ya gidiyordu. Bütün Sivas adeta yas içinde, o büyük kahramanı kolları
arasından bırakmak istemiyordu.
Geçici
olarak Ankara'ya gittiklerini, Ankara'nın İstanbul'a ve İzmir Cephesine
yakınlığından Milli Mücadele için faydalanmak zarureti olduğunu söylüyorlar, iç
ve dış düşmanların kökünü kazıdıktan sonra, yine Sivas'a döneceklerini
vaadediyorlar, bu söz ayrılık acısına bir teselli tesiri yapıyordu.
Gidecekleri
haberi katileşti, günü belli oldu. Herkes uğurlama hazırlıkları yapıyor, vasıta
tedarik ediliyordu. Sivas'a üç saat mesafedeki bir yere gidilecek, oradan
uğurlar olsun denilecekti; Sivas Kongresi öncesi ve sonrası Mustafa Kemal ve
arkadaşlarına çok kolaylıklar gösteren Sivas Valisi Reşit Paşa anılarında şöyle
diyordu.
'Mustafa
Kemal Paşa ve Temsiliye ile İstanbul arasında cereyan eden görüşmeler sonucunda
Meclis-i Mebusan'ın İstanbul'da toplanması Heyet-i Temsiliyenin ise Anadolu'da
kalması kararlaştırıldı. Bir müddet sonra da Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları
Sivas'a oranla daha merkezi olan ve İstanbul'a daha yakın bulunan Ankara'ya
hareket ettiler. İl Sınırından geçerken beni de şu telgrafla ödüllendirdiler.
Vilayetiniz
sınırını geçerken Sivas'ta bizlere gösterdiğiniz konukseverliğe ve değerli
yardımlarınıza bir kere daha teşekkür etmeyi bir görev sayar cümleten
hürmetlerimizi sunarız.'
Böylece
yeni Türkiye'nin kuruluşu ve kuruluşu için teşkilatını Sivas'ta kuran ve
olgunlaştıran Mustafa Kemal Paşa 02 Eylül 1919'da geldiği Sivas'tan, 18 Aralık
1919 tarihinde ayrılıyordu. Sivas'ın Kurtuluş Savaşında çok önemli bir yeri
olmuş, doğudan başlayan Sivas ve Ankara'da gelişen İzmir'de zaferle sonuçlanan
Milli Mücadelenin doğudan batıya kadar gelişen bir halkasını teşkil etmiştir.
Sivas
Kongresi Erzurum Kongresi kararlarının ve genel olarak milli hakimiyete dayanan
kayıtsız ve şartsız yeni bir Türk Devleti kurma kararının vatan sathına
yayılmasıdır. Bu kongre sonunda Milli Mücadele daha fazla filizlenmiş ve
güçlenmiş milli dikkat İstanbul'dan çok Sivas'a yönelmiş, dünya Sivas'la temas
zaruretini duymuş, İstanbul Hükümete Anadolu'dan gelen milli sesi tanımak
mecburiyetinde kalmıştır. Bu nitelikleri ile Sivas Kongresi büyük Atatürk'ünde
ifade buyurdukları gibi Cumhuriyetin temelini teşkil eder. Bu temelde
Sivaslılarında şeref payı büyüktür. Bu özelliği ile Sivas Türkiye Cumhuriyeti
tarihine bir 4 Eylül Kenti olarak geçmiştir. Bu özelliği ile anılmalıdır
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder